26 Temmuz 2012 Perşembe

KEFKEN


   Kefken, Marmara Bölgesi, Kocaeli ili ve Kandıra ilçesine bağlıdır. Güneybatısında Kerpe, kuzeydoğusunda Cebeci, Dikili, Çamkonak, güneyinde Kurtyeri-Doğanlar Köyü ile çevrilidir. Kefken ve civarı yeryüzü şekilleri açısından, denizin ortalama birkaç metre yüksekliğinde ufak tepeliklerden oluşur. Yörenin en yüksek noktası, 400 metre yüksekliği ile Kefken-Kandıra arasındaki Baba Tepesidir. Kefken'in tek akarsuyu, Kurtyeri Köyü'nden başlayıp Kumcağız sahilinde denize dökülen 7.5 km'lik Kumcağız Deresidir. Ayrıca Çamkonak yakınlarında Gizli Göl ve ya halk arasındaki adıyla Kamış Gölü yer almaktadır. Kefken'in iklimi Karadeniz ikliminin özelliklerini taşımaktadır. Kışın kuvvetli batı ve kuzey rüzgarlarının etkisinde kalan yöre, yazın nemli ve sıcaktır. Kıyı boyunca çok çeşitli bitki örtüsü vardır. Ormanlarda meşe, gürgen, kızılcık, kestane, ıhlamur gibi tabi ağaçlar vardır. 
   Kefken'in temel geçim kaynağı balıkçılıktır. Yaz sezonunda ise turizm büyük bir kaynaktır. Kefken Limanı'nda Balıkçılık Kooperatifi ve Liman Başkanlığı'na bağlı tekneler bulunmaktadır. Sonbaharda palamut sezonunda palamut, lüfer, torik, kofana gibi balık çeşitleri avlanır. Kışın tirol mevsiminde mezgit, kalkan, istavrit, tekir, çinekop ve tırsi yakalanmaktadır. İlkbahar balıkçıların en çok kalkan avladığı dönemdir.
   
   Kefken'de Gezilecek Yerler:

Pembe Kayalar: İlginç jeolojik yapısı nedeniyle görülmesi gereken yerlerdendir. Suyun içinde yumuşak olan kayalar çıkarıldıktan sonra sertleşmektedir. Bu özelliklerinden dolayı Osmanlı döneminde insan gücüyle dikdörtge olarak kesilerek deniz yoluyla İstanbul'a getirilmiş, Sultanahmet Camii dahil birçok caminin yapımında kullanılmıştır.

Erim Tepesi: Kefken'in her tarafına görsel olarak hakim olan bir tepedir. Buradan denizi gece ya da gündüz izlemek olağanüstü harika bir olaydır. Akşamları günbatımını  izlemek doyumu olmayan bir zevktir.
Devamını oku

17 Temmuz 2012 Salı

ÇINARCIK

Çınarcık, Yalova’nın bir ilçesidir.
Yalova'nın merkez dışındaki en büyük ilçesidir. Kış aylarında nüfusu yaklaşık 11.000 iken, yaz aylarında bu sayı bazen 150.000'i geçebilmektedir. Böylece çok popüler bir yazlık yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bunun sebebi ise Türkiye'nin en kalabalık ili olan İstanbul'a yakınlığıdır. Sadece bir hafta sonu geçirmek için bile uygundur.
İlçenin bulunduğu topraklar, Milat'tan 3-4 bin yıl önce kurulmuş yerleşim merkezlerindendir. Bölge sırasıyla; Frigyalılar, Kimiryalılar ve Vitrinyalılar'ın hakimiyetinde kaldıktan sonra M.Ö.74 yılında Roma Devleti'ne geçmiştir. Roma döneminden kalan bazı kalıntılara Çınarcık ilçesi ve köylerinde rastlamak 
mümkündür. Çınarcık uzun yıllar süren Bizans hakimiyetinin ardından 1307 yılında Osman Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarında üç kez işgal edilmiş ve en son 19 Temmuz 1921 tarihinde düşman işgalinden tamamıyla kurtarılmıştır. Rum döneminde adı 'temiz havası olan şehir' anlamına gelen KİO olan ilçenin günümüzdeki adının tam olarak nereden geldiği bilinmemektedir.
Çınarcık'a yakın gezip görülecek yerler arasında; Termal, Esenköy, Erikli Yaylası bulunmaktadır.
Devamını oku

13 Temmuz 2012 Cuma

PAMUKKALE


    Pamukkale, güneybatı Türkiye’deki Denizli ilinde doğal bir mevkidir. Kent kaplıcaları ve akan sulardan kalan karbonat mineralleri teraslarını, travertenleri kaplamaktadır. Türkiye’nin Ege bölgesinde, ılıman bir iklimi olan Menderes Nehri vadisinde bulunur.

   Eski Hierapolis kenti, toplam 2700 m uzunluğunda, 600 m genişliğinde ve 1600 m yüksekliğinde beyaz ‘’kalenin’’ üzerine inşa edilmişti. Pamukkale, Denizli’nin 20 km uzaktaki merkezindeki vadinin karşı tarafındaki tepelerden görülebilir. 5-10 km yakınında Laodikya Antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslar arası bir termal merkez olan Karahayıt köyü vardır. Pamukkale UNESCO tarafından belirlenen Dünya Miras Listesi’nde yer alır.

   Turizm başlıca endüstridir. İnsanlar binlerce yıldır havuzlarında yıkanmıştır. Daha 20. yüzyılın ortalarında, Heropolis kalıntıları üzerine, önemli hasara neden olan oteller yapıldı. Vadiden terasların üstüne bir yaklaşım yolu yapıldı ve motosikletlerin yamaçlarına çıkmalarına ve inmelerine izin verildi. Bölgenin bir dünya miras mevkisi olduğu bildirildiğinde, oteller yıkıldı, yol kaldırıldı ve yapay havuzlar ile yeri değiştirildi. Suyun içinde ayakkabı giymek katmanları korumak için yasaklandı.
Devamını oku

11 Temmuz 2012 Çarşamba

ABANT


   Bolu ili sınırları içinde yer alan Abant Gölü, kente yaklaşık 30 km. uzaklıktadır. Abant dağları üzerinde arazi kaymaları ile oluşan bu set gölüne E-5 karayolundan ayrılan 20 km'lik asfalt bir yolla ulaşılır. Deniz seviyesinden 1328 metre yüksekte yer alan göl, 1.28 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. En derin yeri 17 metreyi bulan gölün uzunluğu 900 metre civarındadır. Çevresindeki küçük akarsularla beslenen gölün seviyesi, yeraltı sularının zengin olduğu Mart Nisan döneminde 25-30 cm. kadar yükselir. Bu küçük akarsulardan en önemlisi Beşpoyraz deresidir. Abant Gölü sularını kuzeydoğu ucundan boşaltır ve bu su çevredeki ormanlardan gelen sularla birleşerek, Filyos Çayı'nın kollarından biri olan Bolu Suyu'nu oluşturur. Gölün çevresi çam, göknar ve kayın ağaçları ile çevrilidir. Yabani meyve ağaçları ve çiçekler, çeşitli mantarlar ve gölün yüzeyini kaplayan nilüferler ile oldukça zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. 
   Abant Gölü havuz yöntemi ile alabalık üretiminde Türkiye'de ilk olmanın özelliğini taşıyor. Burada gözünüze herhangi bir tarihi eser çarpmasa da, gölün yer aldığı kesimde yapılan araştırmalar şaşırtıcı bir gerçeği ortaya koyuyor: Bölgenin tarihi M.Ö. 5000-3000 yıllarına, Hititler'in ilk dönemine kadar uzanıyor. Daha sonraları, Anadolu'da görülen hemen tüm uygarlıkların yaşam alanına girmiş Abant Gölü ve çevresi. Bölgeye son olarak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Kafkas göçmenleri gelerek, Anadolu mozayiğindeki yerlerini almışlar.
Gölün çevresi yaklaşık 7 km. Ortalama adımlarla saatte 5 km. yüründüğünü kabul edersek, bu mesafe yaklaşık 1,5 saatlik bir yürüyüş demektir. Hafta içinde tüm günü masa başında veya bilgisayar karşısında çalışarak geçirenlerin bu süreyi birden büyük katsayı ile çarpmaları gerekiyor. Bu mesafeyi yürümeyi göze alamayanlar ve gölün çevresini dolaşmak isteyenler içinse üç seçenek var. Birincisi, eğer kendi özel araçları ile geldilerse bununla dolaşmak... İkincisi, biraz nostaljik bir seçenek olan faytonlar. Abant girişinde ve otellerin önlerinde bulabileceğiniz bu tarihi taşıtlar yorulmadan, keyifli ve hızlı bir şekilde gezmek isteyenlerce tercih edilebilir. Üçüncüsü ise atlar. Bu seçenek de alışık olmayanlar için gezi sonrası rahatsızlık yaratabileceğinden az sayıda insan tarafından tercih edilmektedir. 

   Eğer Abant'ı yakından tanımak istiyorsanız, yürümek ilk tercihiniz olmalı. Bu sayede diğer seçeneklerle ulaşamayacağınız orman içindeki yürüyüş yollarını da keşfederek daha keyifli dakikalar geçirebilir, kıyısına inip gölün üzerindeki nilüferleri daha yakından inceleyebilir, çiçeklerin üzerine üşüşen arıları seyrederek bir an olsun buradaki doğal hayatın bir parçası olma ayrıcalığını hissedebilirsiniz.

Abant civarındaki yaylalar, göl çevresi ile yetinmeyip daha sıkı bir yürüyüş yapmak isteyenler için iyi bir alternatif. Üstelik bu yürüyüşün sonunda göl manzarasını kuş bakışı seyredebilmek gibi bir ödül de bulunuyor.
Abant'da bir haftasonu veya daha uzun süre geçirmek niyetinde olanlar için çadır ile konaklamayı saymazsak üç seçenek bulunuyor: Büyük Abant, Abant Köşkü ve Abant Palace. Abant'taki turizm 1930'larda 12 odalı ahşap bir otelle başlamış. Bu otel daha sonra yıkılıp yerine Turizm Bakanlığı'na bağlı Turban Oteli inşa edilmiş ancak son yıllardaki özelleştirme kapsamı ile özelleştirilerek Büyük Abant ismini almıştır. Yine aynı yıllarda göl kıyısına Özel İdare tarafından devlet büyüklerini konuk etmek amacıyla bir köşk yaptırılmış. 1937 yılında tamamlanan bu köşke önceleri Atatürk Köşkü denmiş; ancak, Atatürk burayı hiç görememiş. Daha sonraki yıllarda da İnönü Köşkü olarak isimlendirilmiş. 1975'ten sonra yıkılıp aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilen köşk, Taksim Otelcilik A.Ş. tarafından satın alındığı 1987'den beri Abant Köşkü adıyla otel olarak hizmet veriyor. Bölgedeki üçüncü otel olan Abant Palace ise 1989'da aynı işletme tarafından hizmete açılmış. 
   Bu güzel doğa köşesinden ayrılmadan önce, gölün girişinde köylülerin kurduğu pazara uğrayıp alışveriş yapmak neredeyse adet haline gelmiş. Kimbilir, belki de buradan alınan doğal ve katıksız gıdalar bir süre daha kendinizi Abant'da hissettirecektir.
Devamını oku

8 Temmuz 2012 Pazar

SAPANCA

Bilinen yazılı belgelere göre M.Ö. 1200 yılında Frigyalıların bölgeye gelmesiyle, bir yerleşim yeri olarak adı geçen Sapanca, gerçek anlamda M.S. 378 yılında Bitanya Krallığı tarafından kurulmuştur.Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Buanes, Sofhan ve Sofhange adıyla anılmıştır.

Sapanca, Sakarya iline bağlı bir ilçedir. Kuzeyinde Sapanca Gölü, doğusunda Sakarya merkez ilçesi Adapazarı, güneyinde Samanlı Dağları, Geyve ve Pamukova İlçesi, batısında da Kocaeli merkez ilçesi İzmit yer alır. Yüz ölçümü 14 km² denizden yüksekliği de 36 m.'dir. Sakarya'nın alan olarak yüzölçümü en küçük, nüfus yoğunluğu en fazla olan ilçesidir.
  Sapanca İstanbul başta olmak üzere civar kentler olan yakınlığı ve bir göl (Sapanca Gölü) ve yeşillikler beldesi olması sebebiyle son dönemde kısa süreli tatiller için tercih edilmektedir. Özellikle göl civarına kurulan turistik tesisler ile Sapanca 'da turizm geliri her geçen gün artmaktadır.

Sapanca Gölü :

Adapazarı ile Kocaeli arasında İstanbul'a yakın bir bölgede, adını Sapanca ilçesinden almış bir göldür. Kendi kendini besleme özelliğine sahip dünyadaki iki gölden biridir. Gölün etrafındaki irili ufaklı dereler de göle akmaktadır. Kızılkanat, yayın, tatlı su uskumrusu ve sazan gölde bulunan başlıca balıklardır. Özellikle Sapanca sahil kesiminde çok sayıda otel, pansiyon, restoran ve tatil siteleri gibi turizme yönelik tesisler bulunmaktadır.
 Uzunluğu 16 km, en geniş yeri ise Sapanca ile karşı kıyı arası olup, 5,5 kmdir. Yüzölçümü 42 km2, en derin yeri ise Sapanca açıklarında 61 m'dir.Yağış alanı, 252 km2yi bulan Sapanca Gölü, kendi kaynaklarından ve güneyindeki dağlardan gelen derelerle beslenir. Gölde yılda ortalama 75 cm kadar bir seviye değişikliği görülür. Göl seviyesi sonbaharda en alçak, ilkbaharda en yüksektir. Senenin bol yağışlı zamanlarında Çark Deresi kapakları açılarak bir nevi su tahliyesi sağlanmakta ve gölün seviyesi bu şekilde dengede tutulmaktadır.

Devamını oku

7 Temmuz 2012 Cumartesi

ADRASAN


Antalya'nın batısında yer alan Adrasan’a ulaşmak için Olympos-Adrasan ayrımından 18 km. daha gitmeniz gerekli. Yol sizi önce Adrasan'a, 4 km. sonra da Adrasan Koyu'na ulaştırır. Eski adıyla Adrasan yeni adıyla Çavuşköy, 2 kilometre uzunluğundaki kumsalıyla tatilcilerin akın ettiği bir turizm merkezi. Adrasan, yerli köy halkının turizm yaptığı ender yerlerden biri. Tesislerin yüzde 80’ini Çavuşköyü sakinleri işletiyor. Bu tesislerde kaldığınızda kendinizi birkaç gün içinde aileden biri gibi hissetmeye başlıyorsunuz. 

Adrasan’ın denizi sığ olduğundan yüzme bilmeyenler ve çocuklar için çok uygun. Su içinde yüzerken minik balıkların vücudunuza dokunduğunu hissedebilirsiniz. Adrasan sahilinin sığ oluşu nedeniyle koy, kış aylarında fırtınaya yakalanan gemilere barınak oluyor. Gezi tekneleri Adrasan’dan çevredeki koylara günübirlik turlar düzenliyorlar. Adrasan’a 1 saat uzaklıktaki Suluada, Sazak ve Ceneviz koyları teknelerin uğrak yerleri. Yörenin yerlileri Suluada’dan çıkan suyun aç karnına içildiğinde böbrek taşlarını düşürdüğünü iddia ediyor. Adanın batısında mozaik görünümlü siyah ve beyaz taşlarla bezeli kumsalda denize girebilirsiniz. Kuzeydeki Sazak limanı da suyuyla tanınıyor. Sazak’ın suyunun da şifalı olduğu söyleniyor. Sazak limanı doğal bir havuzu andırıyor.

Yöre, Helenistik çağdan izler taşımakta. Yıllarca sit alan olması nedeniyle beton yığınına dönüşmeyen beldede sörf, su kayağı gibi aktiviteleri gerçekleştirebilirsiniz. Adrasan koyunun 25 metre sualtı görüş mesafesinin olması, balıkadamları yöreye çekiyor. 53 balık çeşidinin bir arada yaşadığı Adrasan’da en sık rastlanan balıklar orfoz, lağos, mercan, sinarit, ıskaroz, sarıgöz, akya, çipura ve kefal.

Devamını oku

SAKLIKENT

Saklıkent, 18 kilometre uzunluğunda, yüksekliği yer yer 600 metreyi bulan benzersiz kanyonun içerisine gizlenmiş bir doğa harikası. Fethiye’ye 50 kilometre uzaklıkta, Kayadibi köyü sınırları içinde, Eşen Çayı’nın bir kolu üzerinde yer alıyor. Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile, doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezi Saklıkent. Saklıkent’e Fethiye-Antalya karayolundan, Kemer ilçesi yönünde ayrılarak ulaşılıyor. Sapaktan 13 kilometre ilerleyince önce Tlos, 21 kilometre sonra ise Saklıkent çıkıyor karşınıza. Saklıkent yolu üzerinde sağlı sollu çok sayıda kır gazinosu var. Kayadibi köyünden kanyonun girişine çıkılıyor. Eşen Çayı, kanyonun 100 metre içinde neredeyse patlayarak yeryüzüne çıkıyor. Çay, yaz-kış öylesine deli gibi akıyor ki, akıntıya karşı ilerlemek mümkün olmuyor. 
Çayın üzerinde kanyon duvarına tutturulmuş tahta iskeleler kurulu. İskeleden tek sıra halinde ilerliyor ve çayın patladığı yere ulaşıyorsunuz. İşte tam bu noktadan sonra, her 10 metrede değişik bir yapı sergileyen gizemli kanyonun derinliklerine doğru yol alıyorsunuz. Bazen çatlak iyice daralıyor, hatta gökyüzü görünmez oluyor. Zeminde çamur rengi sular, yer yer odacıklar ve kademeli yükseklikler, 18 kilometre boyunca sürüyor. Çayın sonuna ulaşırsanız, ki bu pek kolay değil, karşınıza çıkan restoranda dinlenmek ayrı bir keyif veriyor.

Devamını oku